tabzon hakkında etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tabzon hakkında etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Haziran 2015 Çarşamba

Memişağa Konağı



Trabzon’un Sürmene ilçesi Kastel köyünde, 1856’da Hacı Yakupoğlu Memiş Ağa tarafından yaptırılmış olan Kastel Konağı, yani namı değer Memiş Ağa Konağı’ndan bahsetmek istiyorum


2000 başında restore edilen konak, günümüzde boş halde durmaktadır. Gönlümüzden geçen, bu değerli konağın adına, ihtişamına ve geçmişine uygun şekilde yaşatılmasıdır








Sürmene'nin 4 km kadar doğusunda, Balıklı mevkiinde ki burası dedelerimin köyü olan Kastel köyüdür. Sağda, yol üstünde geniş saçaklarıyla uçmaya hazırlanan kartala benzeyen güzel bir konakla karşılaşılır ki, işte bu konak Hacı Yakupoğlu Memiş Ağa Konağı dır. Çocukluğumuzdan beri hemen hemen her yaz gittiğimiz, her seferinde gezmekten büyük bir haz aldığımız, önünde bir sürü resimler çektirdiğimiz bir yerdir burası. Neredeyse hiç ziyaret etmeden dönmediğimiz, bahçesinde mezarı bulunan ve torunu olmaktan gurur duyduğum büyük büyük dedemiz Memiş Ağa’ya bir fatiha okumadan da geçmediğimiz, tarih kokan ve eskileri hatırlatan bir mekândır bizim için.

 
Arkasını küçük bir ormana veren, yüksek bir yamaçtaki Memiş Ağa Konağı denize yönelik olup, Trabzon’a gelen birçok araştırmacının ilgisini çekmiştir. Memiş Ağa konağı, dış görünüşüyle güçlü ve güven verici bir yönetici binası olduğunu gösterir özellikler taşır. Ancak Memiş Ağa konağı taş duvarları, yerden iyice yükseltilmiş üst yaşama katı ve konumu ile hem "kale ev" hem de bir yönetim binası niteliğindedir. 



Bu görüş, Memiş Ağa'nın çeşitli yöneticilerle burada toplantılar yaptığını, emirlerini buradan verdiğini, hatta zemin katta bulunan zindanda da cezalandırılmış kişilerin tutulduğu yönünde anlatılanlarla da doğrulanır. İki katlı kargir evin birinci katı muntazam yontma taştan duvarları işlenmiş, dışa çok fazla sarkan saçakların yardımıyla cepheler yağmurdan korunmuştur. Bölge taş ve özellikle ahşap işçiliği ile ünlü olduğundan, kapı kanatları ve tavanlar ahşap işçiliğinin en mükemmel örneklerini sergiler. Zengin bir ağaç işi bezemesine sahip olan konağın kapı kanatları, pencere parmaklıkları görülmeye değer güzelliktedir. Özellikle sofanın tavanı, oda kapıları, selamlığı, döner tavanı Trabzon yöresindeki en gelişmiş ve ince oyulmuş ağaç işçiliğini göstermektedir. Buradaki geometrik ve bitkisel kompozisyonlar karışarak oldukça ilginç bir görüntü vermiştir. 
Konaktaki asıl yaşam birinci katta olup, buraya üzeri kapaklı düz bir merdivenle çıkılmaktadır. Kuzeydeki sofanın sağ ve solundaki odalar selamlığa, güneydeki iki oda ise hareme aittir. 18 yy.da yapıldığı sanılan binanın üst katındaki batı odasının ortasında bir mil etrafında dönebilen bir parça vardır ki: bu vantilatör ve rüzgârgülü vazifesini görmektedir. Yani tavanın tam ortasında, çevresiyle aynı süslere sahip yaklaşık 35 cm lik yuvarlak bu bölüm, çatı dışına çıkan ve rüzgârla dönen bu mil sayesinde hareket edebilmektedir. Tavanın bu özelliğinden dolayı konağa halk arasında ''Döner tavanlı konak'' ismi de verilmiştir. Yörede hüküm süren ve etkili olan bir ağa evinin tüm özelliklerine sahiptir aynı zamanda. Konak, büyük ve farklı görünüşüne karşın, Sürmene köy evlerinin yapı ve plan geleneklerine de uyar. Tek farkı, oda ve mekânlarının iki kata paylaştırılmış olmasıdır. 




Zemin katta ise aşhane bölümü diye isimlendirilen mutfak, kiler ve kemerli ocakları yer almıştır. Konağın zemin katta üç kapısı bulunmaktadır. Bunlardan ikisi doğu ve batı cephelerinde karşılıklı olarak açılmış, biri de kuzey cephesinde, denize bakan yöndedir. Karşılıklı kapılardan girildiğinde birer küçük giriş mekânından sonra, zemin katın güney yarısını kaplayan aşhaneye geçilir. Aşhane, sıkıştırılmış toprak zeminli, büyük bir mekândır. Güney yönünde bir kemerle geçilen, yüksek ve geniş bacalı bir "ocaklık" yer alır. Yukarıdan sarkan kalın bir zincir, belli ki zamanında nice büyük yemek kazanlarını taşımıştır. Aşhanenin her iki yanında, küçük odalar da yerleştirilmiştir. Bunlar, hizmetçi ve görevli odaları diye tariflenir. Zemin katın kuzey tarafındaysa, atlar için ahır ve bu işleve yardımcı nitelikte odalar konumlanmıştır. Buraya giriş kuzey kapıdandır. Konağın üst katına, doğu kapısından girer girmez yükselen dik merdivenle ulaşılır. Merdivenin üst başına çok süslü bir korkuluk ve baba direği yerleştirilmiştir. Üst döşemede merdiveni kapatarak alt katla ilişkiyi kesen bir de kapak vardır. Burası, 36 m2 ölçüsünde, oldukça geniş ve aydınlık bir sofadır. Denize bakan pencereleri ve yüksek tavanıyla belli ki burada kalabalık toplantılar yapılmıştır. Kuzey doğu ve kuzey batı köşelerinde özenle yapılmış ve süslenmiş iki oda yer alır. Bunlardan batıdaki "başoda", önemli konukların ağırlandığı, sohbetlerin yapıldığı bir tür konuk odasıdır. Oymalı taş şömine yaşmağı, şöminenin her iki yanında oyma süslerle bezeli taş dolap ve gözler, duvarların tavana yakın bölümündeki renkli resimler ve nihayet tavanda geometrik bölümlenmeler içine yerleştirilmiş boyalı ahşap kabartma süsler, ev sahibinin gücünü ve özenini ortaya koymuştur. Başoda'nın güney bitişiğine, sofadan bir kapıyla girilen el yıkama yeri ve tuvalet yerleştirilmiştir. Güney doğu köşedeki oda ise daha sade süslerle bezenmiştir. Süslemeler tavanda ve renkli resimler şeklinde duvardadır. Bu odada kadınların toplandığı düşünülebilir. Sofanın güney duvarındaysa üç kapı görülür. Bunlardan ortada olan, güney yönünde uzanan bir koridora açılır. Diğer iki kapı ise sofadan geçilen ve bu koridorun her iki tarafına rastlayan odalara açılmaktadır. Sekileri, şömine ve dolaplarıyla hem gündüz hem de gece yaşantısına hizmet edebilirler. Ancak, ikişer küçük pencereleriyle oldukça karanlık olan bu odalar, daha çok kışın ve yatmak için kullanıldıkları izlenimi verirler. Koridorun güneye ucu, doğu batı yönünde daha kısa bir koridorla (T) şeklinde kesilmiştir. Kısa koridorun doğu ve batı ucuna birer oda daha yerleştirilmiştir. Her iki odada da, ikisi güneye açılan üçer pencere vardır. İçeriye dolan güney ışığıyla daha aydınlık olan bu odaların, güneş etkisiyle iyi ısındığı da düşünülebilir. Oymalı dolapları, şömine ve şekileriyle burası kadın ve çocukların yaşadığı harem mekânı olsa gerektir. Güney yöne bakan her iki odanın arasına, birkaç basamakla çıkılan küçük bir banyo da yerleştirilmiştir. 
Fatih Sultan Mehmet 1461 yılında Trabzon'u Pontus İmparatorluğundan fethederek aldığı zaman, Kırımda yaşayan Türkleri, Karadeniz sahillerine yerleştirmiştir. Bu yerleşme sonrasında, Cevahiroğulları, Hacı Tahiroğulları, Hacı Yusufoğulları ve Hacı Yakupoğulları v.s ailelerin birbirlerinden kız alıp vermeleriyle aileler büyümüştür. Hacı Yakupoğullarının büyük bir bölümü Sürmene kazasının Civra köyü, Kastel deresinin batısında, Kastelli mevkiinde, Hacı Yusufoğlu ve Hacı Tahiroğulları da Kastel deresinin doğusunda yerleşmişlerdir. 1799 veya 1804 Miladi yılda Sürmene’nin Balıklı (Civra) köyünde doğan Memiş Ağa, bölgenin son Baş Tımar Ağası olan Hacı Yakup Ağa’nın oğludur, anne tarafı ise Kırımda yerleşik Kırım Türklerinden Hacı Yakupoğulları kavmine mensuptur. Diğer aşiret ağalarının taciz etmeleri üzerine Yakup Ağa 1814 Yılında İstanbul’a, oradan da Romanya ’ya göç eder. Memiş Ağa, 15 yaşına geldiği zaman cesur bir delikanlı olarak babasını taciz ederek memleketten uzaklaştıran bu ağalara mukavemet göstererek geri gelir ve bölgenin kontrolünü tamamen eline alır. 
Osmanlı döneminde, imparatorluk toprakları idari açıdan eyaletlere bölünerek yönetiliyordu. Eyaletlerin başındaki valiler, çeşitli olanaksızlıklar yüzünden denetimde güçlük çektikleri yörelerde, devlet adına vergi toplayacak, güvenliği sağlayacak yardımcılar seçerlerdi. Bu yardımcılar, o yörede sözü geçen, güçlü, varlıklı kişiler arasından atanırdı. Yörede "ağa" adıyla bilinen bu görevlilerden biri de Memiş Ağa idi. 1700'lerin sonlarında adını duyurmuş olan Hacı Yakupoğlu sülalesine, 1800 başlarında Trabzon valisi tarafından Sürmene ve çevresi için idari görev verilmişti. Tarihçiler, Memiş Ağa'nın, Hacı Yakup'un en büyük oğlu olduğunu ve yüklendiği ağalık görevini başarıyla sürdürerek çeşitli yararlılıklar gösterdiğini yazarlar. 1819 yılından itibaren Osmanlı Hükümeti tarafından Ayan Ağa’lığına kabul edilerek görevlendirilmiştir. 1824 tarihi itibariyle de, Memiş Ağa’nın Ayan Ağa’lığı yeni yetkilerle daha güçlü konuma getirilerek, komşu yerleşim alanlarının idaresi de Memiş Ağa’ya devredilmiştir. 1846 yılında Yüzbaşı rütbesi verilerek silahlı kuvvetlerinin bölgedeki temsilcisi olur. 1854 yıllarında asker kaçaklarını yakalayıp teslim etmekle, Osmanlı hükümeti tarafından görevlendirilir. Bu olaylarda hükümetin tarafını tutan Yakupoğullarından Memiş Ağa, bu olaydan sonra güçlenmiş, zenginleşerek Kastel mevkiindeki konağı yaptırmıştır. Hacı Yakupoğlu Memiş Ağa Konağı, Memiş Ağa tarafından Yüzbaşı rütbesi ile ödüllendirilip Silahlı Kuvvetlere katılmasından on yıl sonra kendileri tarafından yaptırılmıştır. 

AYSEL KÜÇÜK TARAFINDAN YAZILMIŞ 'HEY GİDİ KASTEL KONAĞI' MAKALESİNDEN ALINTI YAPILMIŞTIR.